30 Kasım 2015 Pazartesi

Seyfettin Efendi - Yerli Çizgi Roman

Standard
  Bu incelemeyi okuyacak kadar konuyla haşır neşir olanlar bilirler; dedektif romanları pozitivist düşünce üzerine kurulmuştur. Dedektifler (veya dedektiflik yapan amatör dehalar) mahallelinin kanaatine, genelgeçer yargılara ve geleneksel bilgiye itibar etmezler. Onlar için geçerli bilgi, nesnel bulguların ve mantığın sonucu elde edilen bilgidir.
Seyfettin Efendinin bir pozitivist olarak rüşdünü ispatlayan en önemli özelliklerin ukalalık ve acelecilik olması tesadüf değildir. (başka ülkelerdeki meslaktaşları için de bu geçerlidir.) Okuyucuya ukalalık ve acelecilik olarak yansıyan , Seyfettinin  pozitivist çıkarımlarına olan güvenidir.
Nesnel gerçekten yola çıkan ve mantık ilişkilerini bozmadan yol alan bir hesap, pozitivistin gözünde yanlış olamaz. Bu sebeple pozitivistin akranlarına fikir danışması gereksizdir, çünkü onlar da aynı noktadan çıkıp aynı yolu takip ederek anı sonuca varacaklardır. Zamanın çok mühim olduğu adli konularda bu tip vakit kayıpları ölümcül olacaktır.
Eğer ikinci bir kişi aynı noktadan yola çıkıp pozitivistten farklı bir sonuca varırsa bu kişinin düşünce yolunun pozitivist olmadığına işarettir, çünkü pozitivizm doğası gereği birden fazla düşünce yoluna izin vermez. Farklı noktalara ulaşmanın tek yolu farklı noktalardan yola çıkmaktır. Seyfettinin ukalalığı da buradan gelir. Teşkilat içinde herkes en iyi bildiği işi yapmaktadır, ve özel yetenekleriyle elde ettikleri bulguları Seyfettine aktarmaktadırlar. Bu durumda Seyfettin grutaki en geniş bulgu haznesine sahip olduğu için mantık yoluyla varacağı nokta da göreli olarak diğerlerinden daha geçerli olacaktır. Bu sebeple Seyfettin, teşkilat üyelerinin uzman görüşlerini ciddiye alırken, daha geniş çaplı analizlerini görmezden gelmeyi tercih etmektedir.


Görsel Estetik

Açıkçası bir Noir Dedektif filminin en önemli mevzusu mizansen ve ışıklandırmanın etkili kullanımıdır. Bunlar izleyiciyi havaya sokar. Yoksa  kimse kayıp tablonun içine saklanmış  çalıntı parayı sallamaz. Ha robot koyarsın, patlayan arabalar koyarsın, yedi sülaleni doyuracak kadar bilet satılır. Ama işte dedektifi değil patlayan arabaları izlemeye gelirler.
Gelelim Seyfettine.
Özensiz gibi görünsün diye gecelerce çalışıldığı belli, nerdeyse impresyonist, suluboya görünümlü görseller çok şahane olmuş. Bağımsız piyasasında, 256 renkli, temiz kontürlü, aşırı gevrek çizimlere tepki niteliğinde işler vardı, bu vizyonu taşıyacak kapasitede yaratıcıların bizim de aramızdan çıkması çok güzel. Sanki Constantini çizen insan değilmiş, Sandmani çizen sanat tanrısıymış gibi algılar var memlekette.  Tembellikten mi, yerleşik aşağılık kompleksinden mi ona girmeyeyim buranın konsu değil. Ama inat edip çalışınca olduğunun nesnel olarak kanıtlanmasından daha güçlü argüman üretmek zor. Bir daha “Bizden çıkmıyor işte aga.” diyen olursa gönül rahatlığıyla ensesine ensesine  Seyfettin Efendi vurmak için elimdeki kopyayı renkli fotokopi ile  çoğaltmayı düşünüyorum.
Gölgelerin kullanımı pek şahane. Karanlık atmosfer yaratma yolunda panelleri paintteki fill tuşuyla doldurur gibi siyaha boyamış. İyi de etmiş. Noir gizemin görselliği ile gotik edebiyatın birleşiminden daha az siyah bekleyemezdim zaten. (Eğer lisedeki resim öğretmenim görse kalp krizi geçirirdi.) Buna rağmen siyah renk kesinlikle görsellerin diğer duyguları ifade gücünü bozmuyor. Sinirlenen, zorlanan, gerilen ve hırslanan insanları yüzlerine düşen gölgelere rağmen ayırt edebiliyoruz.
Dinamik öğelerin kullanımı güzel ve yerinde. (seyfettinin “gel gel” yaptığı panel hariç, bi onu eğenmedim.) Aşırı yakın planda kalanalrın flulaşması, hareket yönünü anlatan çizgilerin dijital manipülasyonla elde edilmesi, yukarıda bahsettiğim gölgelendirmenin derinlik ve hareket hissi için de kullanılması; bunlar hep incelenmesi ve ilerletilmesi gereken öğeler. Zaten bağımsız yaratıcıların sanat yönünde elini korkak alıştırması günahtır.

Kapatırken

Diyeceksiniz ki; “Ya hu muhterem! Bu Seyfettin zatında hiç mi kusur yok?”. Tabii ki kusurlar var, ama bu kusurlar yaratıcının gelenkesel çizgi roman paradigmasından tam kopmamasının sonucu olarak ele alınmalı. Açıkçası her çizgiroman okuru, bozuk bir sürecin ürünlerini tüketerek büyüdü. Okuyucuyu yabancılaştırmadan çizgi roman paradigmasından neler sökülebilir diye liste yapmak kolay değil. Yaratıcı bağımsız çalıştığı için okurun istekleri yönünde ve kendi yaratıcı görüşünü bozmayan değişiklikleri gelecek yaratımlarda hayata geçirebilir. Ama bu süreç bu tip tek taraflı değerlendirmelerde değil de daha çift yönlü iletişime açık mecralarda devam ettirilmeli. 
seyfettin efendi ve yandaşları

Resim

Resim

Resim

0 yorum:

Yorum Gönder